Dilencinin El Kitabı

  • Deneme
  • Eylül 9, 2025
  • 1 Comments

Dilencinin El Kitabı

Modern hayatın en büyük ikilemi: Dilencilik. Dilencileri görmezden gelmek iyi niyetli her insanın vicdanını rahatsız eder. Cepleri yoklayıp yüzlerine bakarak yardım etmek ise her insanın aklını kurcalar. Acaba? İhtiyaç sahibi mi, yoksa maharetli bir oyuncu mu olduklarını kestirmek çoğunlukla neredeyse imkansız bir hale gelmiş durumda. Onlardan bazıları gözyaşlarını, kurguyla katışık sahte hikâyelerini ve dramatik jestlerini gözlerimizin içine baka baka ustalıkla sergilerler. Bu durum, gerçekten aç olanla açgözlü olan arasındaki çizgiyi silik bir şekle sokarak görünmez kılar. Böylece iyi niyet, çoğu kez, düşmanı tarafından kılıç darbesine maruz kalmış bir kurbana çevirir. Bu, hiç kapanmayacak bir yaranın sürekli kabuğunun parçalanışı gibidir.

Basit görünen fakat toplumu temelden sarsan en derin mesele belki de budur. Ve ayrıca hayatın erken çocukluk dönemlerinde şahidi olunan duygusal kırılmaların da ilkini bu oluşturuyor olabilir. Çocukken, bir dilencinin sahtekârlığına şahit olduğumuzda içimizdeki saf iyiliğin bir parçası hemen hasar görür. Zamanla duyguda eksiklik formuna dönüşecek bu hasar, merhameti katılaştıran tortu gibi kalbin üzerine birikmeye başlar. Artık yetişkinlik çağına varan o çocuk, yalnızca dilencilerden değil, sokaktaki her yoksuldan, her muhtaçtan şüphe duyar. Bireysel gibi görünen olay toplumsal bir konu olarak çoktan karşımızda bir dağ silüetiyle dikilmiştir bile.

Çünkü bu meselede bir başka acı gerçek daha vardır. Dilencilerin kurguyla katışık hikâyeleri arasında, aslında hiç de ihtiyaç sahibi olmayanların çokluğu… Lüks arabaların arkasında biriktirilmiş paralar, geniş bahçeli evlerde saklanmış servetler, yıllardır toplanmış paralarla satın alınan arsalar… Böyle sahnelerle karşılaşan insanın zihninde şu soru yankılanır. “O halde ben neden çalışıyorum? Neden didinip duruyorum?” Bu zihinsel karmaşa, bireysel bir öfkenin değil, toplumun köklerini sarsan çürümenin tellalıdır. Zira emek ile karşılığı arasındaki bağ koptuğunda, adalet duygusu çoktan çökmeye başlamıştır.

Fakat ben burada kanaatimce pek düşünülmeyen bir ihtimali konuşmak istiyorum. Mesele yalnızca dilencilerin sahtekârlığı (istisnalar bu tabire dahil değildir) değildir. Asıl sorun yardım isteğinin biçimiyle ilgilidir. Daha doğru ifadeyle onların ellerini açış biçimlerindedir. Acaba onlar doğrudan mendil satmak ya da kuru bir dille “Allah rızası için” demek yerine başka bir yol deneselerdi nasıl olurdu? Mesela bilgilerini, sohbetlerini, küçük akıl oyunlarını satsalardı? Veya daha farklı da olabilir…

Düşünün: Bir dilenci, iki arkadaşın oturduğu bir masaya yaklaşsa. Önce edeple oturmak için izin istese (çok uçuk olduğunun farkındayım). Sonra şöyle dese: “Size anlatacağım küçük bir hikâyem var. Eğer anlatacağım bu şey hoşunuza giderse, imkânınız ölçüsünde bir yemek veya harçlık vermenizi bekleyeceğim. Hoşunuza gitmezse, çayınızı içip kalkarım.” Bu hâl, hem muhatabı küçültmeyen hem de yardım edenin gönlünü incitmeyen daha isabetli hoş bir tavır olmaz mıydı? Yani “sözün ve sohbetin satışı” gibi… (Örneğin: Gülen Adam adlı filmde Kemal SUNAL’ın etrafıyla yaptığı sohbetleri gibi)

O zaman, yardımla ticaret arasındaki çizgi daha kalınlaşmaz mıydı? El açmak için yanına gittiği kişiler, temelde kendisine sunulan bir hizmetin karşılığını verdiğini hissederdi. Böylece merhamet, aldatılma ihtimalinin gölgesinden kurtarılmış olurdu. Belki de o zaman, Kur’an’da hatırlatılan o hakikat de karşılığını bulmuş olacaktı. “İhtiyaç sahibine kötü söz söyleme ve yüzünü ekşitme.” Çünkü olayın kazandığı bu yeni boyutta ne kötü söz söylemeye gerek kalır, ne de surat asmak için ortada bir neden kalırdı.

Üstelik böylesi bir durumda, dilencilik bambaşka hayat hikayeleri yüklenerek anlam kazanırdı. Bu yeni model, kadim “meddahlığın” veya “hikâye anlatıcılığının” modern tezahürü olacaktı. Eskiden köy meydanında sazıyla türkü söyleyen, masal anlatan, güldüren ya da düşündüren kimseler de geçimlerini böyle sağlamaz mıydı? Böylece onları “dilenci” değil, “sanatkâr” sayardık. Hatta ve hatta aynı şey, bugün sokaklarda yaşamak zorunda kalanlar için de geçerli olacaktı.

Elbette ki mesele bu kadar kolay değil, farkındayım. Dilencilik bir sistem sorunudur. Sosyal adaletin eksikliğinin, gelir dağılımındaki uçurumların, siyasi erklerin duyarsızlığının sonucudur. Nitekim siyasetçilerin ya da zenginlerin bu meseleye gerçekten el attıklarına pek az şahit oluruz. Dini bir hassasiyet geliştiren cemaatler arasında ise çok tutarsız şeylerin geliştiğini de ifade etmek gerek. Dip not olarak eklemek istiyorum; ben aynı inancı paylaştığım insanların oluşturdukları cemaatlerin bu ve benzeri derin toplamsal yaraları gündemlerine pek az aldıklarına şahit oldum. O azlıkta da ciddi bir yavan oluşa çok kereler eleştiriler yönelttim. Kısacası inançlı olduğunu dile getirenlerin görmezden geldiği bu tarz her eksiklik, sokaklarda karşımıza çıkan yüzlerle çoğalır vaziyette. Yine de en azından, dilenciliğin biçimini dönüştürmek/dönüştürmeye çalışmak bu yarayı daha az kanatıcı hale getirebilir.

Sonuçta insanın yüreğini yıkan şey, yalnızca yoksulluğun kendisi değil; sahte yoksulluğun açtığı güvensizliktir hissidir. Eğer dilenciler, ellerini açmak yerine zihinlerini açmayı deneselerdi, belki de toplumun merhamet damarları bu kadar katı olmayacaktı (tabii ki bu sebeplerden sadece bir sebep). 

 

Alan ve veren elin, birbirlerine bakarken utanmadığı, aksine birbirinin gözlerinde insan olmanın onurunu bulduğu bir dünya diliyorum.

Mustafa AYYÜREK

 



  • İlişkili Olduğu Yazılar

    • Deneme
    • Ekim 7, 2025
    • 40 views
    Hayırlı Cumalar

    Hayırlı Cumalar Filistin (Gazze) artık kendi coğrafi sınırlarının çok ötesine geçmiş bir konumda. Öyle ki çoktan insanlığın ortak vicdanında kanayan bir yara haline gelmiştir. Filistin, artık sadece müslümanların gündeminde olan…

    • Deneme
    • Ekim 3, 2025
    • 36 views
    Zihnin Sisli Koridorları ve Acı

    Zihnin Sisli Koridorları ve Acı İtiraf etmeliyim ki, şu sorular hiçbir zaman zihnimi terk etmeyecektir: Neden, her seferinde, aynı acının pençesine düşüyor ve ondan kurtulamıyoruz? Neden gittiğimiz her yere o…

    One thought on “Dilencinin El Kitabı

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir