Gök Çatladı
Yeryüzüne düşen en büyük mucizenin adıdır yağmur. O, çatlamış sineleri, toprağı, dudakları diriltir. En derin kirleri anne şefkatiyle paklayıp arındırır. Yağmur, annedir; anne bereket. İncinmiş ruhların göğe dönük ellerinde yağmurun tek damlası sevincin tecellisidir. Çünkü o merhametin en kesin delilidir. Yaratıcının bizi terk etmeyeceğinin en kutsal işareti…
Bir zamanlar…
Peki ya şimdi? Şimdi yağmurun ne oluk oluk yağdığına ne de bizi pakladığına şahit oluyoruz. Fakat bulutlar kara bir haberi taşır gibi etrafta ağır ağır dolaşıp durur. Rüzgâr, kör etmek istercesine gözlerimize yeryüzünün tozlarını sürer. Çünkü, çocuk mahcubiyetiyle göğe dönük değil yüreklerimiz. Aksine kimse yağmuru umursamıyor bile. Eller artık yakarışla semaya kalkmıyor, hiç kimsede ilahi kudretin izi bulunmuyor. Oysa, bu durum bizlere bir uyarıydı. Müjdesi kabul edilmeyen peygamberin gazap geliyor tehdiydi yağmursuzluk. Şu an yeryüzüne inmiş bir peygamber olmasa da doğanın bize anlattığı budur. Rüzgar, kurumuş toprakla; ateş, suyu çekilmiş odunla konuşuyor.
Yağmursuzluk eski dönemlerin felaket habercisiydi. Yağış olmadığında insanlar tedirginleşip acziyetini hatırlardı. Toprak su ile buluşmadığı zaman insanların kalbi yumuşar, dizleri dermansız kalırdı. Dua etmeye çıkan herkes aynı ahenkle yakarmasa da çehrelerine mahzunluk çökerdi. Modern dünyanın karmaşası bu hissi tıpkı pas tutmuş toprak gibi çürüttü. Çünkü kimse bulunduğu yere mahkûm değil artık. Ne suya, ne toprağa, ne de göğe… Çünkü her şey başka bir yerden temin ediliyor. Komşumuzun ne yediğini bilmiyoruz. Domatesin nerede yetiştiği ile ilgilenmiyoruz. Buğdayın hangi toprakta başak verdiğini sormuyoruz. Yağmur yağsa da yağmasa da öte bir diyardan getirtilen ürünle gıda sorununu fazlasıyla çözüyoruz. Ve işte eksikliği hissetmediğimiz bu çağda, doğanın işaretleri anlamsız kalıyor.
Yağmurun yokluğu sadece çiftçiyi etkiliyor, onun derdi etrafın toprağın yeşillenmesi değil ki. O, kuraklığı açlığın acziyeti üzerinden değil, kar-zarar ilişkisi üzerinden hesaplıyor. Gök çatlayıp yağmur olarak dökülmediğinde dua yerine maddi hesaplar yapıyor. Emeğinin boşa gitme ihtimalini devletten alacağı ufak ödemelerle karşılama amacı güdüyor. Hakikatin üstünü olunmadık beklentilerle örtüyor. Hâlbuki yağmurun sessizliği, sadece ekonomik bir krizin habercisi değil aynı zamanda ilahi öfkenin bir yansımasıdır. O yoksa felaket kapıya dayanmış demektir. Tarlalar olmadık vakitte yeşilden sarı renge dönüp ölürken, insan nasıl diri kalabilir. Fakat kimsede bu durumun dehşetli endişesini göremiyoruz.
Yağmur duasına çıkmak sadece bulutların sevinçten ağlamasına şahit olmak değildi aynı zamanda bir gelenekti. Dua, ritüel olmaktan çok öte bir şeydi, hayatın kendisi kadar önemliydi. İnsanın çaresizliğini kabul ettiği, diz çöktüğü, boyun eğdiği en değerli aynıydı. Artık yok. Olsa bile modern dünya insanının ancak dalga konusu olarak vardı. İnanan ya da inanmayan aynı kayıtsızlık içinde yüzüp giderken belleğimize taşınmış eski iyi niyetler bir bir döküldü. Çünkü 21. yy insanı bilimin getirdiği büyük yanılgı içerisinde. Doğayla ilgili olan her şeyi matematiksel hesaplara indirgeyip bilimin dar kalıplarına kapılmış durumda. Ne yazık ki insan, her şeyi kontrol edebileceğine inanıyor. Yeterince parası ve bunu destekleyen bilgisi varsa, her şeye sahip olacağını zannediyor. Ama ya para bittiğinde? Ya dışarıdan gelen gıda tükendiğinde? Ya teknolojik gelişmenin yıkımı baş gösterdiğinde? İşte o zaman tekrar yağmuru hatırlayacak, acziyetin farkına varcaktır. Peki ya o zaman ilahi kudret bize sırt çevirmişse ne yapacağız? Ona karşı isyankar duruşumuzu kaç dua paklamaya yetecek?
Yağmuru unutmak, dünyayı kontrol etme çabasının kırık bir sonucudur. Tatlı sular azalırken maddi kaynaklar içerisinde yüzenler, dışarıdan gelen gıdalar tükenirken tekrar yüzünü göğe çevirmeyecek mı? Ama mahzunlukla değil, hırsla dolup taşan bir isyanın yansıması olarak. Komşusu açlıkla pençeleşirken kapısını kapatacaktır. Elinde nereden geldiğini bilmediği yiyeceklerle keyfine bakan bu insanın onuru nerede? Aynı şeyle karşılaştığında boyun eğerse bunun bir anlamı olacak mı? Yine de hep bir ağızdan acziyetin itirafı gerek.
Yağmur dünyayı terk edip gittiğinde, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bunu zaten fazlasıyla tecrübe ediyoruz. Ama bu ifade “eski”yi yüceltmek için değildir. Bu ifade acziyetinin farkında olan son insanları anlatıyor diye var. Yağmur, bir hakikat olarak tekrar dökülmek için gökyüzünde bekleyecek. Biz, susuzluktan çatlamış toprağı çiğneyerek yürürken, umudun son kırıntısı tükeninceye dek bunu fark etmeyeceğiz.
Yeryüzüne düşen en büyük mucizenin adıdır yağmur. O, çatlamış sineleri, toprağı, dudakları diriltir. En derin kirleri anne şefkatiyle paklayıp arındırır. Yağmur, annedir; anne bereket. İncinmiş ruhların göğe dönük ellerinde yağmurun tek damlası sevincin tecellisidir. Çünkü o merhametin en kesin delilidir. Yaratıcının bizi terk etmeyeceğinin en kutsal işareti…
…
İşte insan, eninde sonunda yüzünü bir kez daha göğe dönecek. Ve hakikati kavrayıp tekrar diz çöküp içtenlikle bulutlar ağlasın diye yalvaracak.