Kırık Aynalara Gömülü Suretler

  • Deneme
  • Temmuz 14, 2025
  • 0 Comments

Kırık Aynalara Gömülü Suretler

 

Karanlıkta insanın hem sesi hem de soluk alış verişi değişir. Gölgesi yok olur, belleği korku dolu bir saatin derinlerine doğru çekilir. Kişi o an sarsılmaz zannettiği biçimini dehşete teslim eder. İşte o vakit, kırık bir aynanın karşısına geçen insan kendine değil, kendi olmamış birine bakakalır. Bu kişi o mudur, yoksa balçıktan yoğrulmuş, çürümeye mahkûm bir suretin son yankısı mıdır, anlaşılmaz.

 

Korkunun pençesine düşmeden evvel, benzersiz ve örneği yok diye övüp durduğu yollarda gezerdi. Oysa kendini eşsiz sanarak yürüdüğü bu yolların en temelde sadece bir patikadan ibaret olduğunu bilseydi, belki de  ilerlemek hiç adım atmayacaktı. Yeryüzündeki bir canlı olarak her adımımız, her hareketimiz ya da her sonucumuz daha önceden muhakkak yapılmış ve tekrarlanmıştır. Ne yapsak, kim olsak, kaç aynaya baksak da — hepsinde çatlamış aynı yüz, soluk ışığıyla kendini izleyen aynı göz vardır. Hiç değişmeyen bir şekilde aynı suskunluk, aynı serzeniş ve aynı kıyametin önsözü hepimizin her tarafını kuşatmıştır. Düşünsenize, farklı hikâyeler sandığımız şeylerin, sadece tekrarın bir başka tekrarından ibaret olduğunu… Zaman, hep aynı çamura gömülü aynı ayak izini gösterir  bize. Ölüm ile yaşam arasındaki çizgide, çizgiyi taşıracak en ufak bir ipucu bulunmaz.

 

Yüreklerin en dip kuyularında unutulmuş bir fotoğraf karesi… Rengi solmuş, kenarları kıvrılmış, içerisinde bulunan yüzlerin siluetleri yarım ve gülüşleri donuktur. Bu fotoğraftaki çocuğu ya da diğer görüntüleri hatırlıyor musun? İşte bu kare hepimizin ilk çığlığıdır. Senin yücelterek bir fotoğraf karesine sığdıramadığın bakışların, başka bir yüzyıldaki tablolarda etrafı seyrediyordu. Öyleyse tüm kendine has duyulan çığlıklar diğer avazlar arasında hiç var olmayacak kadar sönük bir nota değil midir? Fakat işin aslı zaten tümü arasında gür bir nota hiç var olmayacaktır.  Her ne kadar kimilerinin isimleri bizlere ulaşmış olsa da onlar da tıpkı diğerleri gibi artık kemik yığınından ibarettir. Hâlbuki müzik için kullandığımız ritimler hep aynı olduğundan ancak kısık tınısı bize farklıymış gibi görünebilir. Ne fark eder ki? Zaten her çehreden dökülen hatlar, aynı sönük rüyanın yankısı ise nota tınısının ne önemi vardır ki?

 

 

Ne müneccimlerin ne de gamlı yüreklerin… Kelimeler kim gecelerde ıslak mendil gibi yapışır dudağına. Dudak o dudak, mendil o mendildir. Ve sen, ben eşsizim diye  ne söylersen söyle boşluğa doğru düşer. Kimi susturursan sustur yine gerisin geride aynı şeyi göreceksin. Sonra seni çileden çıkararak bir daha geri dönüp işte bak eşsizliğinin benzeri burada deyip söylediğin sözü suratına çarpacaktır. Ve tam o an da susmak istersin. Anlarsın ki bunun için en çok susanlar haykırmıştır. Susanlar ve bağıranlar… Aynı… 



Her şey hep aynı sarmal çizgide ilerliyor. O yüzden biri konuştuğunda, diğerleri iç çekerek ancak başını başka bir baş misali sallamıştır. Sessizlik, insanın içinde büyüyen bambaşka bir dilin diğer adı olmamıştır. Çatlamış bardaklarda sunulan bir ikrâmlık nefesini keserken… Herkesin sustuğu yerde konuşan kişinin nefesi… Benzer bir tadın içine düşüp kaybolmaya mahkumdur.

 

Ve o yol gösteren deniz fenerinde bekleyen ışık, ölümün habercisidir. Sen onu kurtuluş sanırsın. Fakat sandığın gibi bir kurtuluş değildir o. Sonsuz uyku, ruhun bile kabul etmeyeceği kadar derin ve karanlıktır. Işık sana çarpar, geri döner, ama asla seni aydınlatmaz. Kimseyi aydınlatmadığı gibi… Bir güve gibi ışığa yaklaşıp, yanıp, uzaklaşıp tekrar geri gelirsin. Ve ateş, seninle birlikte duvara yansır, kırılır, sönüp gider. İşte her şeyin sonu… Gecikmiş pişmanlıkla örülmüş bir tabuttur içinde yaşadığın bu hayat. Çok seferler aynı kokuyu yayan cesetleri taşımıştır. Aklın bunlara erdiğinde dünyanın eskisi gibi zevk vermediğini… Tekrardan kaçarken başka bir tekrara düştüğün için, için içini kemiriyordur. Ama heyhat hakikatin peşinden gitmediğinden her şey ama her şey anlamını yitirmiştir. Çünkü bin yollu “tek, tek başına tek, tekten de tek” olan birliği ifade etmesine rağmen yalnızca onun seni diğerlerinden ayıracağını, farklı kılacağını anlamışsındır. Lakin…

 

Ve bil ki, insanlar kaynayan kazanda pişerken bile hâlâ çiğ kalmayı başarırlar. Çünkü içtikleri ilk sütün verdiği his hiç değişmemiştir. Senden öncekiyle yaşadığın senden sonrakinin yaşayacağıyla hep aynıdır… Bir kalıba dökülürüz ama kalıp, bizleri asla ama asla değiştirip yeni bir şekil vermez. Hepimiz o kalıplardan aynı köşeli açılarla çıkarız. Hepimizdeki dik duruş ancak doksan derece olabilir, ötesi eğimli başka bir masalı anımsatacaktır. Çamur, suyla katışık aynı çatlaktır. Bu yüzden farklı zannettiğimiz kimliklerimiz ölü güvelerdir. Kaskatı kesilmiş, hareket etmeyen… Bilirsin ki cesetler arasında kokmayan beden yoktur.

 

 

Göğe yükselen ağaçlar bile unutmaz çamuru. Her yeşermek, daima bir çürüyüşün yankısını taşımaya devam edecektir. Her yaprak, zamanın dişine tutulmuş solgun bir hatıradır. Yağmur yağınca kelimeler damla damla düşer dudaklara, belki bazı acılar silinir diye. Fakat nafile. Çünkü hiçbir bardak, çatlağına rağmen içimizi dolduramaz. Bir düşün bakalım, var mı içimizde doldurduğuna benzemeyen.

 

Bu yüzden son soru asla değişmez: Yaşamla zehirlenmeyen bir hayat ya da ölümü ıskalayacak bir ömür var mı? Sözcüklerin birbirine değmeden akıp gittiği, ama hep aynı suskun kanla yazıldığı bambaşka bir hikâyenin kahramanı… Bir çocuğun göz bebeklerinde saklı kalan neyse, bir yetişkinin unuttuğu serzeniş de odur. Kırık aynalarda çoğalarak eksilmeye devam ederiz.

 

Ve en sonunda hepimiz yağmuru olmayan gri bulutlara çarpıp dağılırız. Balçık çamuruyla doğar, yaşamın zehriyle çatlaktan sızar, aynada kırılır ve unutuluruz. İşte kırık aynalara gömülü suretlerin öyküsü budur. Ve bu öykü hiçbir zaman değişmeyecektir.

 

 

Mustafa AYYÜREK

  • İlişkili Olduğu Yazılar

    • Deneme
    • Ağustos 3, 2025
    • 31 views
    Rahmetli Gülüyordu

    Rahmetli Gülüyordu Bir sabah derin uykundan gerinerek uyanırsın. Yatağından yavaşça kalkar mahmur gözlerle pencereden içeri sızan güneşe selam verip elini yüzünü yıkarsın. Sonra her zaman yaptığın gibi gidip çay suyunu…

    • Deneme
    • Ağustos 2, 2025
    • 55 views
    Küle Dönmüş Bir Nesil

    Küle Dönmüş Bir Nesil (Gazze’ye – Umudu Kalmamış Her Yere)   Gecenin tenha bir saati, yüreğimin adı konulmamış endişe dolu odasında kandil, ölmeyi bekleyen bir kuş gibi titredi. Kan demiyorum…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir