Küle Dönmüş Bir Nesil

  • Deneme
  • Ağustos 2, 2025
  • 2 Comments

Küle Dönmüş Bir Nesil

(Gazze’ye – Umudu Kalmamış Her Yere)

 

Gecenin tenha bir saati, yüreğimin adı konulmamış endişe dolu odasında kandil, ölmeyi bekleyen bir kuş gibi titredi. Kan demiyorum da kandil diyorum, çünkü her ikisinin rengi de şekli de birbirine karışmış durumda. Gazze dedim… Gazze dediler… Filistin dedim, sustular. İşte bize Filistin. Başlangıçta daha doğrusu en başta sadece bir sözcük kadar uzaktı bize, sonra kulağımız belirsiz sayılarla onu işitmeye başladı, sonra gözümüzün ta içine düşerken… Filistin, Gazze, Arakan, Keşmir, Uygur Bölgesi, Kuzey Irak… Türkler, Araplar, Çeçenler, Afganlar, Ukrayna… En çok da Kürtler… Kalbimiz acılarla doldu. Kalbim sancı dolu. Sonra yandım. Sonra alıştım. Biz hepimiz tokat yemeye, mağlup olmaya… İşte mesele tam da burada başladı. Yanarken alışmak. Kaybederken izlemek. İşte en aşağılık durum. Demek biz İbrahim değiliz, hiç olamadık… 

 

İnsan, bir ölüye kaç kez bakarken ya da kaç ölüye bir kez bakarken alışır, hiç düşündünüz mü? Aynı görüntü kaç kez akar ana ekranlardan da hissizlikle geçer gider yanından? Bugün bizim göz kapaklarımız kapanmıyor ama bu uykusuzluk bir uyanıklık değil ki! Bu en başta bir duygusuzluk nöbeti. Atar bir damarın kesilip sessizce içeriye kan doldurması gibi. Acı artık dışarı sızmıyor. İçimizde şişip şişip harlanıyor. Gazze… Gazze sadece bir haber bülteni değil o içimizde yankılanan kısık bir çığlık ama ne gariptir ki kendine bile hayrı olamayan, hiçbir yere ulaşamayan bir çığlık.

 

Şehirler suskun. Evler boş. Sokaklar sessiz. Camiler soğuk. Ama… Ama sosyal medya kaynıyor, Annesinin kucağında elinde oyuncakla vurulmuş bir çocuğun son nefesi kadar sıcak olmadan! Herkes bir şeyler yazıyor… Ben, sen, o, biz, siz, hepimiz ama kimse hiçbir şey yapmıyor. Kalpsiz bir şekilde dua ediyoruz. Paylaşıyoruz… Kalem dermansız. Birinin bir zalime yumruk atacak cesareti yokken, parmağını telefona bastırmakla kendini mücahit sanan bir çağdayız. İmamesi olmayan tesbih taneleri dağılmadan önce vicdanlarımız dağıldı.

 

Ama mesele sadece Filistin değil ki. Konuyu bu kadar sığlaştırmak akıl almaz bir tutulma. Annesine küs bir adamın Kudüs’e gözyaşı dökmesi çelişkidir. Kardeşine sırtını dönen bir abinin/ablanın Mescid-i Aksa için slogan atması acayipliktir. Evinde adalet olmayanın, dünyada adalet arayışı komikliktir. Bu büyük bir ironidir… Bir inkardır, içsel bir yalandır. Biz asla mazlumun yanında olmadık; mazlumun acısıyla kendi vicdansızlığımızı unutturuyoruz hepsi bu. Bu yüklü acının içinde kendi kurtuluşumuzu arıyoruz, acıya merhem olmadan.

 

Ne zaman ki masum bir çocuk ölse, ekranlara yeni bir hikâye yansıyor. Acılar pirim yapıyor. Dünyanın gündemi Gazze olması gerekirken, biz hâlâ kendi iç çatışmalarımıza esiriz. Bahçesi bahar görmeyen, aksine orada kaosu yaşayan, dünyaya düzen getirebilir mi? Seccadeye düşen gözyaşı sadece onun hesabına uygunken, melekleri yardıma çağırabilir mi? Allah’a öfkeli, hayata kırgın, kimliğini bulamamış, geçmişine saplanmış, geleceğinden bihaber bir neslin Kudüs sevdası ne kadar sahici olabilir, hiç düşündün mü?

 

Biz sesimizi yükseltmiyoruz ki, sesimizden utanıyoruz. O yüzden bizim yerimize gayrimüslimler haykırıyor. Ufukları onların ağlayışı delip geçiyor Çünkü onların utancı, bizim alışkanlığımızdan daha gür bir sada olarak dağlardan düzlüklere doğru yayılıyor. Onlar acıya şaşırıyor, biz ise alışıyoruz. Onlar öfkeyle sokaklara dökülüyor, biz soğukkanlı şekilde ekranı kaydırıyoruz. Ve sonra o garip kompleks başlıyor: “Neden onların sesi duyuluyor da bizimki duyulmuyor? Neden gündemi bizim yerimize onlar belirliyor?” Çünkü biz şımarık çocuklar gibi sadece gürültü yapıyoruz.

 

İslam dünyası, Tolkien’in bahsettiği kasvet ormanına dönmüş durumda. Her ağacı, her çiçeğin, her bitkinin kökü çürük, dalı kırık, yaprağı dökülmüş. Hepsi ama neredeyse hepsi örümcek yuvası. Güneşe sırtımızı döndüğümüz için, yağmur yağarken avuçlarımızı açmadığımız için hakikat bize sırtını dönmüş vaziyette. Müslümanlık kimliğimiz değil, omuzlarımızı büken bir yük olmuş… Hakikat değil, sadece aidiyet. Oysa iman, önce insanı kendi içindeki cehennemle yüzleştirirdi. Var mı içimizde aynada kendine bakabilen? Kaçıyoruz. Kimliğimizden, Aidiyetimizden. Kendimizden. Sığınacak liman Gazze’dir gibi hissediyoruz. O da kaçışımızın kurbanı oluyor.

 

İşte tam burada yeniden başlamak gerek. Çürümüş aile ilişkilerinden, samimiyetsiz dostluklardan, Allah’la olan kırık bağlarımızdan, vicdanımızı uyuşturan haz alışkanlıklarımızdan başlayarak… Evinin içinde barışı kuramayan, dünyanın hiçbir yerinde adaletten bahsedemez. Kendini affetmeyen, başkasını merhametle kuşatmayan biri için zulme direnmek sadece kelime oyunudur.

 

Kendi karanlığını aydınlatmadan başkasının karanlığına fener tutamaz. Yinede biz karanlıkla konuşuyoruz. Ses var, ama ışık yok. Ve ışık olmadan hiçbir ses yol bulamaz, yol gösteremez.

 

Belki de önce durmalı. Sessizce, derin bir nefes almalı. Kalbimizin içini açıp, böğrümüzü delip “Ben ne yapıyorum?” demeli. Herkes bir kişilik devrimi yaşasa, kıyım son bulup belki bir kıyam mümkün olabilir. Oysa kıyımın uzağında, içimizden akan karanlığı bile tanıyamadan yaşıyoruz.

 

Gazze mi? 

Evet, yanıyor. 

Ama biz çoktan küle döndük.


Mustafa AYYÜREK

  • İlişkili Olduğu Yazılar

    • Deneme
    • Ağustos 7, 2025
    • 12 views
    Kendini Gerçekleştiren Kehanet

    Kendini Gerçekleştiren Kehanet   Bir sabah uyanırsın ve aynada yansıyan çehrene uzun uzun bakarsın. Sonra “ben,” dersin, “ben özelim.” “Ben en özelim.” Kim bilir belki o sabah biraz yorgun, biraz…

    • Deneme
    • Ağustos 3, 2025
    • 38 views
    Rahmetli Gülüyordu

    Rahmetli Gülüyordu Bir sabah derin uykundan gerinerek uyanırsın. Yatağından yavaşça kalkar mahmur gözlerle pencereden içeri sızan güneşe selam verip elini yüzünü yıkarsın. Sonra her zaman yaptığın gibi gidip çay suyunu…

    One thought on “Küle Dönmüş Bir Nesil

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir