Kendini Gerçekleştiren Kehanet
Bir sabah uyanırsın ve aynada yansıyan çehrene uzun uzun bakarsın. Sonra “ben,” dersin, “ben özelim.” “Ben en özelim.” Kim bilir belki o sabah biraz yorgun, biraz sinik ya da alışılmadık derecede öfkeli uyanmışsındır. Ama ne fark eder ki? İçinden zehirli, çatal dilli bir ses zihnine şöyle fısıldar: “Sende bir tuhaflık var. Sen başkalarına benzemiyorsun.” İşte o andan itibaren, sıradan olanın etrafında inşa ettiğin kule yıkılmaya, dağılmaya başlar.
Gerçek şu ki insan, kendisini farklı görmeye eğilimlidir. Bu, yalnızca narsistik bir heves değildir, varoluşsal arayışın çarpık tezahürüdür. “Ben yerdeki kareleri saymadan konuşamam.” “Ben ellerimi yıkarken hep aynı şarkıyı mırıldanırım.” “Ben çok değişkenim, bir anım bir anıma uymaz.” “Araç plakalarını okuma gibi bir takıntım var.” İlk başta sıradan görünen bu ifadeler, zamanla kimliğinin merkezine yerleşmeye başlar. Adeta yeniden kendini inşaa edersin. Bu söylemleri önce sahiplenirsin, sonra sahiplendiğin bu şeyi kutsarsın. Oysa kutsadığın bu arıza, bir gün put gibi karşına dikilecektir.
Bilir misin ki söylem hastalığın habercisidir. Çünkü insan en çok anlattıklarına, dilene dolandırdığı ifadelere inanır. Yeterince tekrar edilen her söz, hakikate dönüşmek için gün sayacaktır. “Ben böyleyim” diyen bir ağız, “Ben başka türlü değilim” demeye başlamıştır bir kere. Ve işte tam o eşikte, söz kendini prometheusa atılan zincire çevirecek ve tepesinde onu parçalamak için kartallar uçuşacaktır. Kişi kendine kurduğu bu dile artık hapsolmuştur bile.
Modern zamanların en sinsi salgını nedir, diye sorulursa, işte bu yukarıda saydıklarımdır derim. Her bireyin kendini “biricik arıza” zannetmesi ve gayrı herkesi küçük ve aşağılık görmesi. Oysa en temelinde zaten hepimiz birbirimizden farklıyız. Çünkü hakikat şu ki Allah her yarattığına, her kuluna biricik muamelesi yapar. Hepsiyle ve her şeyiyle… Taş, saman çöpü, kuş, gezegenler; insan, kadın, erkek, çocuk hepsi ama hepsiyle tek tek ilgilidir. Hemde hiçbirini bir diğerinden ayırt etmeden varoluşsal olarak. Ama bu biriciklik, özelde insana üstünlük değil de sadece sorumluluk yükler. Halbuki hiçbir sorumluluk hissetmeyen insan belleğinde ‘arızalı’ olmak moda olmuş vaziyette. Çünkü sıradanlık, artık ayıp sayılıyor. Aynı zamanda “ben çok sinirliyim, hazır cevabım, kavgacıyım… Bana kimse karşı koyamaz” diyen biri de belki tüm bunları yaparken hastalıklı olmayı haklı olmak için sığındığı bir kisve haline getiriyor. Bu kisve önce bir gömleğe, sonra vücuda yapışık pis bir deriye, nihayetinde ise herkesin kaçtığı bir karaktere dönüşüyor.
Ne yazık ki bu hastalık yaşam yeri arayan bir virüs gibidir, bulaşıcıdır. Toplum insanlara rol modeller sunar. Ve bunu şu an ticari kaygılarla gişede çıkan filmler aracılığıyla hatta ve hatta farklılığı kutsayarak yapıyor. Beyaz perdenin ucuz kahramanlarında parlak hastalıklar, seçkin sapmalar, karizmatik yaralar… Oysa bu parıltı gibi görünen şeyler karanlığın makyajıdır. Bunlarla birlikte kendini özel sanan kişi, bir süre sonra yalnız kalmaktan kurtulamayacaktır. Çünkü hiç kimse bir başkasının arızasına sonsuza kadar tahammül edemez. Anne-babası olsa bile… Eşi ya da kardeşi olsa bile… Çünkü hayat Beyaz Perdenin pahalı sokaklarında yaşanmıyor.
Kurtuluş, kendini yüceltme arzusundan vazgeçmektir. Herkes kadar sıradan, herkes kadar karmaşık olduğumuzu kabul etmek gerekir. Hem psikolojik sağlığın, hem de toplumsal barışın anahtarı burada saklıdır. Allah’a sığınıp şeytandan kaçarak… Elbette bazılarımızın gerçek rahatsızlıkları olabilir. Elbette bazı zihinler, taşımakta zorlandıkları yüklerle eğilmiş olabilir. Fakat bu da biricikliğin hissiyle değil, sıradanlığın farklı bir hali olarak değerlendirilmelidir.
Kendimizi ifade ediş biçimimize dikkat etmeliyiz. Söylediğimiz her şey, zihnimizde bir yapı kurar. Ve inşaa ettiğimiz bu yapı, bir gün üstümüze yıkılabilir. Eğer paranoyak, obsesif ya da takıntılı olmak istemiyorsak, öncelikle çatal dilli fısıltıyı zihnimizden arındırmalıyız. Çünkü her hastalık, önce bir sözle başlar. “Ben böyleyim,” demek şeytana kapı açmaktır.
Ve ne acıdır ki; insanı en çok kendi söylediği yalanlar yaralar. Yaralanmak ve yaralamamak için sözün doğrusunu seçmeliyiz vesselam.