– Sarıkamış –
Göğün Altında Buzdan Anıtlar
– Sarıkamış –
Hani demişti ya biri güneş nerede
Yaşamın öz habercisi şah damarı
Her zerresi can olan o ışık nerde
Ölüm meleği üfledi ona
Ayaza bulandı sımsıcak ilikleri
Kıraç toprak üstünde tepelerde kayboldu
Bembeyaz bir gül gibi soldu ufukta
Bir incecik yaz olsa
Neşe dolmaz mı kalbime
Ah Sarıkamış ovasında sis içinde
Yüz yıllık devir geçti
Eyvah kar tipiye
Nefer buzdan heykele döndü
Beyaz giysinin içinde hepsi kayboldu
Kaderin gölgesine terkedildiler
Sarp dağlara müdafaa için ip gibi dizildiler
Şakağımıza soğuk iklimden esen yel gibi
Don tutmuş çayırlara tek tek düştüler
Hangi kudretin isteğiydi bu
Kim böyle bir şey ister
Sarıkamış’ta soğuk bir kış günü
Aralık’ın nefesiyle eğildi başlar
Ocak’ın böğründe karanlık bir gün
Birer birer ortadan kayboldular
Geriye dönüş yoktu
Vadilerden düzlüklerden yürüdükçe yürüdüler
İşte o gün
Nurdan alevi oraya çağıracak kadar maharetli olmak isterdim
Fakat bu ümit karlı kış vakti bir çiçek kadar ölüdür
İşte bakın oraya kuşlar çoktan pusmuş
Göç etmiş üveyikler bıldırcınlar ve kazlar
Güle kondurulmuş şeffaf damlalar ve o kristal kuşlar
Gözyaşı kıvamında
Ancak soğuk bir gece vakti kaskatı kesilecekler
Bozguna uğrayıp kırılıp dökülecekler
Güneşimiz hiç sönmeyen yıldız gibiydi
Yaşam kıyısında vuslat çalındı
Bozkırın üstüne yüksek tavana
İncecik derileriyle sayfa sayfa kanatlanıp
Ömür sahilini terk eylediler
Şüphesiz karşı gelmekten sakınmışlardı
orduyu anlatmaya yetseydi gücüm
1914’ün 22 Aralık’ında
Morarmış parmak uçlarıyla
Soğuktan kopmuş kulaklarıyla
Titreyen ellerinde süngüleriyle Mehmedler
Ölmesin diye feryat edilen Aliler ve Ahmedler…
İşte biz ey insanlar
Alkibiades’ten ne farkımız var
Yaptığımız hatayla
Mehmetçiği avlayan kışa yemiz
Kokusunu alamadığımız çiçeklerden önce
Bir baygınlık kaplıyor bedenimizi
Hayatta her şeyden ilk önce
Ruhumuz çatlatıyor atar damarımızı
Kahramanlık hayali
Ama hangi bedelle
Ayazın pençesinde zafer mi bekliyoruz
Ak zeminde dökülen al kan figan değil mi
Kan ve gözyaşı
Kimin için döküldü
Şehadeti bu kadar çok mu istiyorsunuz
Kalbi gergindir
Yüreği buz tutmuş örtüsü kefendir Kars’ın
Sözlerim kıyımı anlatacak kadar hünerli olsaydı
Çığın kollarında kaybolmayı dilerdim
İşte yine biz Alkibiades
Hayır dile getirecek kadar becerikli değilim
Mevsimler mateme her an türkü yaktı
Ciğeri dağlandı Sarıkamış’ın
Şimdi göğe yükselen ağıtta
Ve eriyen tanelerin üstünde
Ahmed Mehmed Ali silüeti var
Can veriyor ey insanlar
Özgürlük kuşları bir bir cennete uçuyor
Hâlbuki çağ göç mevsimi değildi
Şimdi kalmadı artık dünyadan nasipleri
Onlar ki gözlerin bahar olacağı yere…
Bak görmüyor musun ufuktaki sis izini
Düşünmez misin Aralık Ocak Şubat ayını
Pusu kurmuş kurt sürüsü çullanıyor tufan gibi
Önce bir açlık sonra dağ tepe ve tipi
Zirvenin eteğine kadim bir hüzün yayılıyor
Durun ey kalabalıklar
Durun ve dinleyin
Bir yıldız daha kayıyor semadan
Saçlarımda hüzün tacının izi
Dünya bir yiğit daha kaybediyor
N’olur
Götürme aslan yiğitleri
Rüzgar dursa bile ak taneler düşüyor gökten
Götürme koç yiğitleri
En sıcak adamın bile yüreği donmakta
Zaman tarihinde derin yaralar açmakta
Bir çığlık akınıyla ölüm yaklaşmakta
Durun kınayla yıkanmışlar durun
Kar mı temizleyecek bu günahı
Rüzgâr mı taşıyacak bu ağıtı
Gözlerimdeki şu pınar geçmişin gölgesi
Bu bahar yeni kardelenler açmayacak
Öyküsü kaybolacak bin yıllık asrın
Bin bir ah değer her soluğuna
Anne feryadı yankılanır dağlarda
Çiçekler büyümeden soldu
Namı muteber savaşçıların
Kuş hüzünleri yasa boğuldu
Aksi seda eylediler
Ey insanlar uzak nedir
Harlanmış ateşin olmadığı yer mi
O coşkun askerlerin pırıltısı söndü
Götürmeyin aslan koçları
Dün yeşil vadi
Cennet bahçe olan bu topraklar
Şimdi soğuk ve sessiz
Ne güneş ne tezek ne kömür
Ne çerağ ne gaz
Buzdan iklimi harlayıp yangın olmuyor
Yüreğimizdeki ateş tepecik ısıtmıyor
Ey yolcular gitmeyin dedi bir baba
Avazı buz dağına çarpıp kırıldı
Burdan asla geçemezsin
Şimdi hangi neşeye değse ellerim
Bak işte güneş göğsümüze yeniden doğuyor
Oysa ne ben ne biz eskisi gibi değiliz
Ve şimdi hangi destanı okusam
Geleceği sarmalayan hüzün bulutu düşüyor dört tarafa
Hangi asrı kurcalasam
Hırs umut ışığına perde oluyor
İçimde Sarıkamış
Yılın her son ayı pusa dönüyor
Devir tamamlanınca dökülüyor
Onlar gibi kaskatı kesiliyoruz
Hani demişti ya biri güneş nerede
Yaşamın öz habercisi şah damarı
Her zerresi can olan o ışık nerde
Ölüm meleği üfledi ona
Ayaza bulandı sımsıcak ilikleri
Kıraç toprak üstünde tepelerde kayboldu
Bembeyaz bir gül gibi soldu ufukta
Oysa bir incecik yaz gelse
Sevinç dolmaz mı benliğim
Kaleminize sağlık hocam