Kara Ölümün Taşıyıcısı (2)

  • Deneme
  • Mart 18, 2025
  • 0 Comments

Kara Ölümün Taşıyıcısı (2)

İnsanın zihninde bu dünyaya ait karanlık bir çekirdek varsa, o çekirdeğin içerisinde muhakkak örümceklerin ayak izi bulunur. Unutulmuş dip köşelerde, oyuklarda ya da zamanın herhangi bir anında bir şekilde kendine yer bulan bu yaratıklar, insanoğlunun aşamadığı en keskin korkusudur. Onlar ki, sanki gündüz gözü görülen kötü düşlerin ete kemiğe bürünmüş bulanık halidir. Ya da onlar, karanlığın bir ağ gibi zihnimizi örüp sardığı nursuz gölgeleridir.

Örümceklerin sevilecek, öpülecek ya da çekici olmalarını sağlayacak neredeyse hiçbir şeyleri yoktur. Belki sadece varlık sahasında bulundukları için yaradandan ötürü, ama o kadar. Çekici olmayan, hatta insanın iliklerinde tiksinti uyandıran bu varlığın gözlerinde, insanı dehşete uğratan bir canavar çıkar ortaya. O yamuk yumuk kafaları, kafalarının hemen üstünde bulunan sayısız gözleri, acayip tüylerle kaplı bedenleri ve sinsi sinsi ilerlemelerini sağlayan çarpık bacakları; bunlar hangi insanda dehşet hissi uyandırmaz ki? Ama dehşete sebep olan yalnızca yüzleri değildir ki! Saklandıkları daha doğrusu yuva yaptıkları yer bile insanda bunalım hissini uyandırmaya yetiyor. Hele ki yanlışlıkla bile olsa dokunulduğu zaman elbiseye yapışan ya da kurtulmak için hareket ettiğimizde elimize yapışan o ağlar…  Aynı zamanda bu sisnsi yaratıklar; yıkılmış viraneleri, terk edilmiş oyukları ve gotik hikayelere konu olan karanlık dehlizleri, mahir bir el gibi yapışkan ağlarla örüp işlerler. İşte şimdi yine o yapışkan, o kirli, o hain ağ; bir daha karşımıza çıkıyor ve tiksintiyle midemizi bulandırıyor.

Sanat dünyasında da bunlara dair birçok şey işlenmemiş midir? Sanatın neredeyse her köşesinde örümcekler, ya korkuya sebep olacak kara bulutlar ya da pus çökmüş gölgeli görüntülerle tasvir ediliyor. Yüzüklerin Efendisi’nin Shelob’u ya da Rubeus Hagrid’in Aragog’u, bu canlıya ait umutsuluğumuzu bizlere göstermiyor mu? Shelob ya da Aragog; yalnızca oradaki koca gövdeli gösterimleriyle değil, aynı zamanda insan korkusunun paranoya halindeki devleşmiş görünümüyle gün yüzüne çıkar. İnsan belleğinde sanata derin bir iz bırakmış olan bu örnekler, örümceklerin üzerimizdeki karamsarlığı daha da şiddetli dile getirir. Çünkü, minicik, ufacık olan bu yaratıklar ne kadar büyütülürse, korkuya dair etkileri ya da hissettikleri o kadar acımasız oluyor.

Örümceklerin bir silah olarak kullandıkları ağları ve bu ağların yapısının insana vediği duygu onları daha da ürkütücü yapıyor mu? Gerçek hayatta düşmanları için kullandıkları bu şey sanat dünyasında gerilimi artıran bir metafora dönüşüyor. Özgürlüğü engelleyen, maruz kalanı esaret altına alan, hareket kabiliyetini sıfırlayan zindandan farksız bir şeydir bu. Düşünsenize, tıpkı filmde olduğu gibi dev bir örümceğin ağına yakalanmışsınız. İnsanın fikrini ezip hezeyanına neden olacak, gizli korkularını ortaya çıkaracak  ve insanın kanını donduramaya yetecek bir olayla karşılaşmış olmazmıydık? Şunu bilelim: Örümceği gördüğümüz her an kara ölümün habercisi tıpkı bir kuzgun gibi üzerimizde dolaşır.

Dev örümceklerin var olduğu fikri, insanın hafızasının derin yarıklarından fırlayan korkusudur. Gerçek boyutu her ne kadar çok küçük hatta ufacık olsa da hayal dünyamızda büyüyen kar topundan farksızdır bunlar. Kuşları avlayan örümcekleri gördüğümüzde ise özgürlüğe dair duyduğumuz inanç sarsılır. Onlar, tıpkı kargalar gibi hayatın karanlık ve karışık yanının temsilcileridir. 

Örümcekler, her ne kadar görünmez yerlere, yarık ya da kovuk gibi pis ve kirli mekanlara musallat olmuş olsa da asla görünmez değillerdir. İnsana karanlık bir mahzene hapsedilmiş duygusu verir bu mahluk. Her nereye tebelleş olmuşsa daima yoğun bir ürperti haline sebep olur. Onların, yapışkan bacaklarıyla tavanda baş aşağı yürüdüklerine şahit olduğumuzda içimizi gıcırdar, o an sanki bir ruh emici ruhumuzu emiyor gibi rahatsız oluruz. Gözden kaybolmak için hızlı hızlı dolaştığında, her zaman olduğu gibi yine bedenimiz titrer hayatta kalma direncimiz alaşağı olur. 

Karanlık ağlarıyla hayatın bir tuzak olduğu gerçeğini yüzümüze bir tokat gibi vuran bu melun yaratıktan her kaçış kendi sonumuza doğru attığımız adımdır. Ve onlar yaşamın, sessizliğin, sükunetin hırsızı; karmaşanın, kaosun, düzensizliğin sembolüdür.



  • İlişkili Olduğu Yazılar

    • Deneme
    • Haziran 1, 2025
    • 84 views
    Bir Dua

    ER RAHMAN, ER RAHÎM! Ey gökleri ve yeri adaletle ayakta tutan, mazlumun feryadını işiten, yetimin gözyaşını yere düşürmeyen Allah’ım! Bilirim ilahi adaletin insan idrakine kapalıdır. Ama niyaz ediyorum. Sen şahitsin…Gazze’nin…

    • Deneme
    • Mayıs 27, 2025
    • 78 views
    ÖLÜMSÜZ

    ÖLÜMSÜZ Hu… Hu… Hu… Dedi, durdu. Üç, beş, yedi kere hu!.. dedi, durdu. Hu… Hu… Hu… dedi ve devam etti bir ölümsüz… Yaşlanıyorum, hızla. Ömrüm uzadıkça kısalıyor, büyüyorum. Oysaki bu…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir