Sîmanın Ardındaki Yol
(İlmi Simâya Şiirle Dokunmak)
en çok kırılmış saatlerin yankısı var,
zaman, alnının tam ortasından belirsizliğe akıyor
müebbet cezası yemiş ağır bir suçlu gibi
çoktan donmuştur saniyeler
ne ileri ne geri sarıyor vakit
yine de
unutulmuş anların içinde eriyor gibi
seneler akıp yok oluyor
derin bir okyanus yok sadece,
gözlerin ki
azgın dalgalardan bıkmış deniz feneri
sanki
bir vakit ufka çok daldın da
mavilik seni yutmuş gibi
gemiler geçip kayboluyor
çatılmış hüzünlerin öfkesi
kararlarının sertliğiyle değil,
sükûtun içinde biriken sabrın izini taşır
susarsın bazen,
…
her çığlığın
dağlardan düzlüklere yayılan kahrı haykırır
neşe kaçıp kedere boğulur
az söz söyleyip çok şeyi yutmuş
bir gizem saklı
çığlık yerine geçen suskunlukların vardır
onları ezberlemiş gibiyim
harf harf, yara yara dökülür ağzından sözcükler
avazın
kelimeler aşıp karanlığı yırtıyor
ne arif gibi konuşuyor
ne cahil gibi kaskatı kesiliyorsun
kırılmışlığın izini taşıyor yüzün
baştan savma bir adam
tamamlayamamış seni
açtığın eli tutup anlayamıyor
geceleri içinden geçen nehrin gürültüsü yayılır
sularında geçmişin gölgeleri yüzerken
kendine bir kıyı bulamayan
taşkınları yıkıp Allah’a ulaşıyor
Ve belki,
yüreğine kilitli kalbim
“hakikat” kelimesini bir tek
senin anladığın dilde
her gün yeniden dokuyan sen
her şeyimi yeniden yazıp
her şeyime umut oluyor…
/En Sevgili Eşime/