(Aynı Tas Aynı Hamam)
Balçık Çamuru Kırık Ayna
- Kırılgan Kimliğin Hüznü
O hüzünlerimiz ki farklı görünse de
aynalardaki aynı kırık siluetleriz
var mı içimizde doldurduğuna benzemeyen
görünmez yaralardan kanarken benliğimiz
tut ki döküldüğümüz kalıplar
başka olsun
peki
kalıba dökülen çamur kuruyunca
çatlakların suretinde birleşmez miyiz
- Acılar Tekrarın Tekrarı
…
acılarımız özgün değil
herkesin gamı, kederi, üzüntüsü
yıllanmış masallardan düşer zihnimize
kaf dağına ulaşan yalnız kurt olsak da
seferlerimiz tekrarın tekrarı
yürürken
yüreğimizde sararan yaprakların izine
severken
platonik kalbin sönen sevdasına
zirvede gem vurmayan
bambaşka bir gülüş
var mı
- Çiçekler Zamanı Eğip Büker
Suyu sevdiği için
direnen çiçek
zamanın renklerini eğip bükerken
insanın dört yanına
göğün mis kokusu
sevinçle serpilmez mi
anlat o zaman
hangi yıldızın ışığı
bir diğerine benzemez
- Günahın Ceza Saati
Bin günah çukuru
ceza saatlerini karanlıkla perçinlerken
isyan, anısı silikleşmiş çocukluk fotoğrafı
öyle ya
tıpkı her fotoğrafta olduğu gibi
bin yıllık heykeli anımsatan
ey insan!
var mıdır içinde
kaskatı kesilmiş taşı hatırlatmayan
bulunur mu heybende
öyküsü sınırları aşacak yepyeni macera
henüz icat edilmedi insanın insanı aştığı
el değmemiş bir güneş
süzülür mü hiç
pencere kenarından
- Kapanışın Kıyısında Bin Geçit
Konuş, yeşillikten arınmış kuytu yol
kim filizlenen ağaca sırt dayamamış
sen konuş kazanda pişen insan nefesi
ne kadar kaynasak da çiğ değil miyiz
öyleyse
aramızda kokmayan ceset
ölümsüz kalan kimlik
var mı
…
sönen ateş
yerini karanlığa bırakırken
de bana
bütün karanlıklar
güneşsiz değil mi
var mı içimizde
gün ayınca aydınlanmayan
/…./
Çocukken iz bırakacaktır
bıçak darbesiyle kesilmiş sineler
şimdi
zamanı kıvrılmış aynalarda izler kendini
o ve diğerleri
ben ve hepimiz
işte tam burada
kalabalık yüzler yine iç içe geçip kırılırken
ve
bir kez daha
aynı suskun serzeniş
aynı şeffaf kan dökülürken
seslerin sayfadaki alın yazısında
sözcükler birbirine değmeden
ağızdaki dil
aynılığımız değil mi
…
En yorgun hâlinle
çatlamış dudaklarından dökülecektir kızılcık şerbeti
toprağın bağrından göğe doğru yükselince ağaçlar
yeşermekten
ya da solmaktan
azade midir
göğsüne ekilen zambağa
bal arıları konarken
yekpare ormanlar
bir bir çoğalır
söyle
var mı
ötekinden başkaca bakan
var mı
baktığına benzemeyen
var mı
yaşamla zehirlenmeyen
yok mu
bir orman gibi ufak bir çınar
yok mu
bir ağaç gibi büyüyen otlar
- Sessizlik, Dil ve Kırılganlık
Herkesin sustuğu yerde susar kişi
bağırdığını düşünse
nafile
cümle asla durduğu gibi değildir
bağırış
yolunu kaybetmiş yankı gibi
dağın eteğinde fısıltıyla dağılır
ve her zaman susar insan
konuşsa bile
kalbine zincir vurulmuş kalabalıklar
sorsun o halde
yoksa sizin diliniz pembe
dudağınız kırmızı
dişleriniz beyaz değil mi
Hayatı en çok okunan kitaplarda öğrenen
zamanı kristal bardaklarda tadan
taşmış şerbeti ağzına
…
ama hangi bardağın kenarında çatlak yok ki
…
az sonra kırılacak diye
ürkmeyen
…
var mı
- Deniz Fenerinde Son Uyku
Ölümdür
deniz fenerinde bekleyen ışık
yoksa sonsuz uykunun başlangıcı
sana uğramayacak mı
kararmış ruhlar gibi
en çok kendine çarpıp
ışığını kaybeden insan
yanılıyorsun
biri ölürken sen hayatta mı kaldın
…
söyle yoksa
ölüm ıskalayacak mı seni
…
ya da
saatleri durdurup yaşayan
var mı
Aynı kırıklıklarla göğerir yaşam
hep gecikmenin, pişmanlığın inidir hayat
bir daha sormak isterim
söyle de bilelim
geç gelen ölüm
var mı
- Son Sorgulama
İşte bak griye bulanmış ak bulutlar
kalbin atar damarını boğuyor ifadeler
yağmur yağsa ya şimdi
kelimeler, ıslak mendil gibi yapışınca dudağımıza
unutuşlar siliyor toprağa karışan hafızaları
ve bir ağacın gövdesine yaslanıyor kişi
sessizce kabuklarını sayıyor
her halkasında emsalini işittiği yalanların
kahkahası doluyor içine
cennette değil diyor
sarmal ölümün tam ortasında bulunuyor
balçık çamurundan kırık aynalar
Kırılgan kimliğin, aynadaki çatlaklarla yüzleşmesi üzerine
Soru:
Siz kendinize hangi aynada daha çok yabancılaştınız? Gerçek bir aynada mı, birinin gözlerinde mi?