Cennet Kokusu

 Cennet Kokusu

yere uzanmış göğün ışıltısına bırakmışken kendimi

kaymaya yüz tutmuş bir yıldızın bana anlattıklarındaydı mağlup bakışların hüznü

duyup duyup unutamadığım o en tatlı sesin

en güzel kahkahasının çağrıştırdığı şey

                                                                  /hüzün mevsimi/

 

yirmi altı kasım

yaslı yüreğimin ağıt yükü

her ne varsa bu zamanda dökülüp yıkılır içimde

                                                

                                                  /ah!/                          

gönlümde biriken solgun hazan 

aksan bahara

yine ışık ışık parlasa her şey

versen ya oluk oluk rahmeti

kurumuş kalbim yeniden yeşerse 

güneş aydınlığı tekrar neşeye dönse

poyraz esintisinin nisan yağmuru 

hışırtılı damlalar gibi pınarlarımdan süzülüp kayaları 

                                                                                  /oymasa/

 

                               /ah!/

etrafı dertle dolmuş 

yürek yangınım

                                          /her saniye diri kalan eski anıların acısı/

sura üfüren hasret rüzgarı

paslı kapının ardından tadı kaçmış neşe tohumu

nerde kaldı vuslat

 

ki

ilkbahar

ne ilk

ne son mevsim

                                                               …

 

ölüm

yeni yıla zaman tanımaz oldu

ayçiçeği ile beslenen üveyik kuşunun göçüne

                                                                        /ve/

                                      eylüle bırakmadı sürur

 

parçalanmış zihnin coşkusu 

yeşermek için inci inci dökülen tanelerin arasında can buldu

estikçe esen sabah yelinin toprak kokusunda

                             /ve yokluğun/

kaybolup dünyada 

hiçlik perdesine değil

ayetlerin hissettirdiği müstesna hasretin

yankılı tınısıyla                                  

                        /gök kubbede/

 

çeşmeler gözde saklıydı bir rüya vakti

açıldı yürek oluk oluk aktı nehir

ayın vurduğu yakamoz nuru suya değil

beklemesi sona ersin diye

sancısı içe çökmüş ruhlaraydı

                                                              

 

bir fotoğraf karesine sığmayan siluetten bilirim

kederin en dayanılmaz yerinde ses veren 

hat sanatıyla işlenmiş ayetleri

 

oysa

      /oğul bendim anne sen

       dert bendim deva sen/

her nefis ölümü tadacak,

                                       /biliyorum/

 …

 

tekrar tekrar baş gösteren

titremenin ardından 

can havliyle boğazıma dolan

üç beş kadarcık an için

guguk kuşunun tik taklarına 

                                            /çağrılışımdı/

 

                                                               

yirmi altı kasım gün batımı 

can ağrım

yaslı yüreğimin ağıt yükü

                     

annem en sevilesi yerde veda ediyordu

dünyam karanlık çorak bir araziye dönerken

                cennet

gül müydü

                 yasemin mi

                                    ıhlamur muydu

                                                         iğde mi

      bilemedim                                                                     

  • İlişkili Olduğu Yazılar

    Sivri Ucun Ucundaki Zihin

    Sivri Ucun Ucundaki Zihin   Zihnim tüm bu olanlarla sanki bıçak sırtında, karmaşık duygularla yokluk sınırında bıçak – sınır / zihin – duygu ikisinden ikisinin de belleği kesişi aynı  …

    İki Halkalı Ayrı İki Dil

    İki Halkalı Ayrı İki Dil İçim buz kesiyor zamanın sınırlarında eriyen demir gibi iki halkalı iki dil o adamın yüreği, güle kondurulmuş şeffaf bir damla varlığın kristalleşmiş sessizliğinde onu gördüm …

    One thought on “Cennet Kokusu

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir