Çorabı Ters Giyidim O Gün Yine Değişmedi
Haftanın her bir günü kendi rengine, kendi tınısına sahip müzik notası gibidir. Her şeyin bir hikayesi olduğu gibi her günün de kendine ait anlamlı bir hikayesi vardır. Günlerden biri coşku ve heyecanla fırtınalar koparırken; bir diğeri, derin bir sessizliğe bürünmüş dingin bir su gibi ağırbaşlıdır. Biri kalın gür sesiyle şakırken; bir diğeri tüm ihtişamıyla insanı yaratıcıya kavuşturur. Fakat tüm bunlara rağmen hafta içerisinde öyle bir gün var ki, ne parlayan bir yıldızdır ne de cevaplanması gereken bir bilmecedir. İşte o günde ben çorabı ters giyisem bile günün aynı sıradanlığı ve önemsizliği seyrü sülük eder durur. O günün varlığı, adeta diğer günlerin görkemini sadece daha belirgin kılmak için tasarlanmıştır. İşte o gün…
Haftanın yedi günü olduğunu gözlerinizi kapatıp bi’ düşünün. Hep beraber acaba hangisi ne anlama geliyor, diye, bir yolculuğa çıkalım. Her ne kadar hafta Cuma ile başlamasa da bizim başlangıç noktamız Cuma olsun. Bu gün İslam dünyası için kutsal bir anlam taşır; insanların dua için bir araya geldiği, hep birlikte rükuya vardığı, dert sahibinin derdinin herkesçe dinlenip çözüldüğü gündür Cuma. Pazar günü ise Cuma ve Cumartesi gibi dini anlamı olan bir gündür. Hristiyanlar için manevi bir sakinlikle doludur; bazısı için kilisenin çanı anlamına bile gelir. Cumartesi, dinlenmek için gelip kapısını tıkladığımız ilk gündür. O gün geç uyanır, güzel bir kahvaltıdan sonra belki eşimizle ya da arkadaşımızla kısa bir yürüyüşten sonra keyifle bir bardak çay içeriz. Haftanın tüm yorgunluğunu bu gül kokulu günle üstümüzden atmaya çalışırız. Çarşamba, haftanın ortanca çocuğudur. Ne şımarık, ne kırılgan ne de sinirlidir. Hatta şöyle de diyebiliriz: Bir nefes, kimileri için “ha gayret az kaldı” fısıltısıdır. Moral ve motivasyon kaynağıdır. Adeta insana kendini iyi hissettiren masaj aletidir. Pazartesi, çalışanların çoğu için nefret dolu duygularla çıkar sahneye, haftanın bütün yükünü insanın sırtına işte bu melun gün yükler. Bu gün durmaksız hledikçe dehler insanı. İnsan küfenin, semerin ne olduğunu da bu gün öğrendi. Tıpkı bir eş… gibi. Perşembe, Cuma’nın müjdecisi, insanın canı ciğeri. Tünelin giriş ve çıkış kapısıdır. Ama salı? Peki ya Salı? Salı yokmu, Salı!
Salı, tuhaf bir şekilde haftanın kimsesiz günü gibi gelir bana. Ne bir başlangıcın heyecanı vardır onda ne de bir sona yakın olmanın ferahlatıcı etkisi onda bulunur. Pazartesi’nin çekilmez yükü henüz gevşememiş, Çarşamba’nın umut ışığı henüz yanmamıştır. Adeta haftanın çorak arazisidir bu gün, zaman akışının sessiz çölüdür.
Bir düşünelim: Salının tarihteki yeri ne? Hangi önemli meselinin başını çeker. Çok büyük bir savaşın fitili ya da bir çağın sonu salı gününe hiç denk gelmiş mi? Pek sanmıyorum. Efsanelere konu olan bir olayın merkezinde mi yer aldı? Tarihte, astronomide, hatta matematikte böyle bir habere hiç rastlamadım. Oysa cuma dünyanın ilk günü, pazartesi çalışma devrimleri ve sendrom, çarşamba yeni icatlar ve buluşlar ile doludur. Salı.. Sali’nın antik ders kitaplarının tozlu raflarında bile kendine yer bulduğu söylenemez.
Bana kalırsa, salı… Salı, bir gün olarak sadece var olduğu için var. Bu kadar basit. İçinde hiçbir iddia yok, bir anlatı, bir kalıntı ya da hakkında konuşulduğu hiçbir şey yok (bunu saymayın). Yalın ve sade. O bir çorba kaşığıdır. Evet evet, Salı tıpkı bir çorba kaşığı gibi; sadece görevini yapar, zamana dair ufacık bir iz bırakır ama kimse onunla ilgili bir methiyeyi asla düzmez.
Belki de salı’nın büyüklüğü tam da burada saklıdır: Sadelik, açıklık, yalınlık, düm düzlük. Kaosun hakim olduğu bu dünyada herhangi bir anlam peşinden koşmak gibi bir lükse sahip olmayan yegâne, biricik tek gün. Diğer günler coşku, hüzün, yıkım veya kutlama ile yüklenmişken, salı sanki bir nefes aralığı gibidir. Sessiz, sakin, kendi halinde… Sanki müziğin bulunamamış, keşfedilememiş sekizinci notası bu günde saklıdır.
Bu sebeple, eğer salı’ya haksızlık etmek istemiyorsanız, onun da farkına varmaya çalışın. Onun da bir gün olduğunu gözlerinizi kapatıp düşünün. Belki de hayatın keşmekeşliğinden kurtulmak, kaosun önüne geçmek için salı gibi daha çok görünmez günlere ihtiyacımız vardır. Dediğim gibi basit, sade, kendi halindedir bu gün. Bu günü içimizden gele gele, ayağa kalkarak, hayırışlar eşliğinde alkışlamak gerekmez mi? Bakın çorabı yine ters giyidim, bugün günlerden Salı, ama gerçeketen bugün günlerden salı. Bugün ben çok değiştim… Ama ya salı? Peki salı? Salı hala aynı mı? (12 Aralık Salı – Batman)