Hayırlı Cumalar
Filistin (Gazze) artık kendi coğrafi sınırlarının çok ötesine geçmiş bir konumda. Öyle ki çoktan insanlığın ortak vicdanında kanayan bir yara haline gelmiştir. Filistin, artık sadece müslümanların gündeminde olan siyasi bir mesele değil, aynı zamanda insanoğlunun varlık olma yolundaki en temel açmazıdır. Cevabı bulunmayan soruları her gün yeniden sorduran bir trajedinin yansımasıdır. Akla hayale sığmayacak koşullar altında, yaşamla ölüm arasında gidip gelen insanlar… Açlık, bakımsızlık, sağlıksız koşullar ve okulsuzluk gibi temel insani ihlallerin ötesinde bir trajedi var orada. Hiç bir insanın hak etmediği her türlü vahşete maruz bırakılanlar. Toplu soykırıma maruz kalan yalnızlar. Arap saçına dönmüş bu hususta kimin neyi, neden savunduğu bir yana, ortada çıplak ve ürpertici bir hakikat durmaktadır: İnsanlık (özelde müslüman olduğunu savunanlar), Filistin’de kendi karanlık yüzleriyle karşılaşmaktadır.
Bir zamanlar tüm dünyaya adalet ve eşitlik getirdiğini ifade ettiğimiz bu topraklar… Ülkemizde bu trajedi karşısında derin bir ikilem yaşanmaktadır. İnsani değerleri savunmakla yükümlü sanatçılar, siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları, bazen alaycı bir kayıtsızlıkla karşımıza çıkıyorlar. Onların gündemlerinde çoğu zaman sokak köpekleri bulunur. Ama iş Filistin’e (Filistin sadece en sivri örnek yoksa dünyanın pek çok bölgesi zaten benzer durumda) gelince ilginç bir tutum sergilemektedirler. En üst kademelerde ise bir türlü gösterilemeyen cesur adımlar, kolektif bir çaresizliğin pençesinde kıvranmamıza neden oluyor. O da vicdanın sessiz çığlığına dönüşüyor. Oysa Filistinliler, bugün dünyaya meydan okuyan yegâne millet olma payesine sahiptirler. Bir zamanlar özgürlük denince Müslümanların aklına gelen Çeçen direnişçilerin yerini almış bulunmaktadırlar. Hatta çok daha evrensel bir özgürlük mücadelesinin simgesi olan Filistinliler dünyanın pek çok yerini etkilemiş halde. İlginç olan ise Müslümanların kendi iç yıkımlarıyla boğuştuğu bir dönemde olmamız… Dünyanın farklı köşelerinde, özellikle de bir zamanlar Endülüs’ün hükmettiği İspanya’da ne mi oluyor? Orada Filistin (hak ve adalet) için tek yumruk olmanın büyük yankıları var. Bu, tarihin garip bir tecellisi, insanlığın sınır tanımayan vicdani duruşunun neredeyse tek kanıtıdır.
Peki, biz bu trajedinin tam olarak neresindeyiz? Cevap, maalesef çok buruktur. Bireysel kırılganlıklarımızın, küskünlüklerimizin, başarısızlık korkularımızın ve “nemelazım“cılığımızın karanlık labirentlerinde kaybolmuş durumdayız. Yanlış yorumlanan bireysellik anlayışı yüzünden mi bilmem ama… Hem kendimizi, hem çevremizi, hem kişiliğimizi ve en nihayetinde hakikatimizi kaybediyoruz. Filistin’in dünyanın gözü önünde sergilediği olağanüstü dik duruşun hissettirdiği duygu çok büyüktür. Belki de binde birini, kendi bireysel varlığımız, özgürlüğümüz ve onurumuz için gösteremiyoruz. Onların özgürlük mücadelesi, izlediğimiz film kahramanlarının direnişlerinin çok ötesinde bir şey. Onlar, hiç olmaması gereken kadar gerçek ve ürkütücü bir varoluş savaşı veriyor..
Sen daha baban, annen, kardeşin, arkadaşın veya komşunla küskünlüğünü sürdürürken, onlar en yakınlarının bombalarla paramparça olmasına şahit oluyor. Sen, iki saniyeliğine (ki bu da gerçek bir ıstırabı asla yansıtmaz) geç kalmamak için kornaya basarken, onlar kurşunların delip geçtiği cesetlerle baş başa kalıyor. Biz, soframıza üçüncü bir çeşit gelmedi diye surat asarken, onlar yere düşen bir buğday tanesini bulmak için toprağı bir kuş misali eşeliyor. İster katıl ister katılma, onların mücadelesi ile senin yılgınlığın asla aynı kefede değildir. Sen, benim gibi rahat bir yatakta uykuya dalarken, onlar bir sonraki sabaha çıkıp çıkamayacaklarını bilmemenin tarifsiz zaferiyle titriyor.
Bu durum yalnızca Filistin’e özgü de değildir. Yemen’de, Uygur bölgesinde, Ukrayna’da, Myanmar’da, Bangladeş’te, Afrika‘nın herhangi bir unutulmuş köşesinde veya dünyanın başka bir yerinde… Kürtler, Türkler, Araplar… En çok da Kürtler… Aynı yıkım farklı yüzlerle tezahür ediyor. Oralarda yaşanan acılar da senin sahip olduğun lüksün çok uzağında. Öyleyse, okula ya da işe giderken yaşadığın o sıradan sendrom, o minik sıkıntılar sana mübarek olsun. Çünkü bu, senin dünyanın adı değildir. Senin ne kadar ufaldığının, ne kadar küçük şeylere yaygaralar kopardığının, ne hale geldiğinin en acı kanıtıdır.
Filistin, bir aynadır. Karanlık, gotik ve şiirsel bir ayna. Bu aynaya baktığımızda, kendi konforumuza gömülmüş, lüks ıstıraplarımızla oyalanan, hakikatten kaçan silik yansımalarımızı görüyoruz. Onların çığlığı, bizim suskunluğumuzun ne kadar büyük bir ihanet olduğunu tüm kainata haykırıyor. Ve belki de hepimiz, bu çığlığı duyduğumuz an, karanlık odalarımızdan çıkıp, insan olmanın gerçek anlamını aramaya başlayacağız. Yoksa, bir gün o aynaya baktığımızda, geride bırakabileceğimiz hiçbir şeyimizin kalmadığını göreceğiz.
Öyle ise yeni günün mübarek ola kardeşim. Hayırlı cumalar.