ÖLÜM
Kararmış ruhlar gibi karartılan deniz fenerine,
Üstümüze karabasan gibi çöken bezginlik vaktine,
Hissizliğin bitimsiz uyuşukluğuna,
Dört bir yanımızı kuşatan esaret parmaklıklarına,
Niyeydi diye soramadan göçüp giden yaşlılara, gençlere ve emekleyen bebeklere,
…
ve şimdi aslından kopup geride kalmış her bir şeye
bakıyor
Eyvah, “peşimizde” diyoruz.
İnsanın insan kemirmek için doğduğuna,
Haksızlığa uğrayanın içeri atıldığına,
Mehmet’in iki hece arasına sıkıştırıldığına,
Beş vakit alnı secdeye gidenin hoyratlığına,
Yalan yere yemin edenin şahitliğine,
Emanete sahip çıkanın sömürüldüğüne,
Güneşe, aya, yıldızlara,
Uçan kuşa, dörtnala koşan atlara,
Zeytine, Tur dağına, Sina’ya,
Taife, Uhud’a,
Gündüze, peşi sıra gelen geceye,
…
ve şimdi aslından kopup geride kalmış her bir şeye
bakıyor
Eyvah, “peşimizde” diyoruz.
Zaman iyiliği, sevgiyi, neşeyi avuçlara kustuğunda,
İhsan elimizden kayıp giderken eğilip diz üstü çöküldüğünde,
Birliktelik “hiç” uğruna feda edildiğinde,
Kurumuş balçık çamurunda “kin” insan kesildiğinde,
Başlangıçtan sona doğru akan an nehrinde “ömür” boğulduğunda,
Zincirlenmiş asırlar boyunduruk altına alındığında,
Telaşla uyanıp gölgeye sarınıldığında,
Her sabah hak yenmemiş gibi esenlik dilendiğinde,
…
ve şimdi aslından kopup geride kalmış her bir şeye
bakıyor
Eyvah, “peşimizde” diyoruz.
“Hikmet dolu Kur-an’a –
Saf bağlayıp duranlara –
Haykırıp sürenlere –
Yolda zikir okuyanlara –
Apaçık kitaba andolsun ki –
Bir ağırlık taşıyanlara –
Kolayca akıp gidenlere –
Emri bölüşenlere –
Meleklere –
Düzgün yollara sahip gökyüzüne –
İşi çekip çevirenlere –
Güneşe, onun parıltısına –
Andolsun, yöneldiği zaman geceye –
Andolsun, aydınlandığı zaman sabaha ki”
…
O gün her bir şey bir bir aslına koşup kavuştuğunda
Eyvah, “yakalandık” diyeceğiz.