Tekrarın Hakikati

  • Deneme
  • Ekim 25, 2025
  • 0 Comments

Tekrarın Hakikati

 

Hayat, inşa edilmiş fikirlerin ve derinleşmiş inançların varoluşu dışında, sonsuz bir döngüden ibarettir. Her şeyin, her eylemin, her olayın, her hissin bir öncekinin yankısı olarak yeniden doğduğu aynı sahnedir dünya. Konuşmak, yemek-içmek, biriyle oturup dertleşmek, sevmenin bin bir biçimini denemek, bir işi devralıp sürdürmek, çocuk sahibi olmak, kısacası yaşamın her anı… İlk insanın attığı adımın ayak izleriyle doludur. Belki biçimler değişmiştir ama öz hep aynıdır. Yeryüzünde ilk söylenen cümleden bu yana hiçbir kelime gerçekten “ilk sözcük” değildir. Tıpkı bu metinde olduğu gibi yalnızca harflerin yeri ve cümlelerin sıralaması değişmiştir. Bizler, sonsuz harf dizilimleri arasında kendimize küçük de olsa bir yer arıyoruz. “Bana özgü” dediğimiz şeyin aslında ortak bir yankıdan başka bir şey değildir. Bunu anladığımızda bulunduğumuz o küçük yer, un ufak olup kaybolur.

 

Bir metni kaleme alırken 29 harf arasında seçim yaparız. Her biri tanıdık, her biri ortak bir mirasın parçasıdır. Buna üç harf daha eklediğimizde dil değişir ancak anlam yine aynı anlamdır. Söz yine tekrarlanmış başka bir sözdür. Harfleri sese çevirip bir araya getiren biziz, ama onları var eden biz değiliz. Yine de “özgün” olma çabamız ömrümüz boyunca sürüp durur. Çünkü insan ruhu benzersizlik arayışını bırakmaz, bırakmak istemez. Halbuki karşılığı bizim tarafımızdan bulunmayacak olan bu çaba, yanılsamadır. Bir düşüncenin, bir duygunun, bir buluşun, bir fikrin daha önce hiçbir yerde var olmadığını iddia edebilir miyiz? Böyle bir iddia ancak insanlığın ortak hafızasını görmezden gelmektir. Biliyoruz ki bizden önce milyarlarca akıl aynı gökyüzüne bakmış, bizim sorduğumuz soruları sormuş, hayatın aynı endişelerini taşımıştır. O zaman “bize özgü” olan bir şey yoktur, demek bir haksızlık değildir. Yalnızca bizde yeniden yankılanan şeylerin idrakidir.

 

Bunu anlamanın yolu, insan doğasına bakmaktan geçer. Aynı ilaç aynı hastalığa yakalanmış insanda aynı etkiyi yaratır. Çünkü hasta oluşumuzla iyileşme aşamamız benzerdir. Çünkü hepsinin geldiği yer aynıdır, aynı kaynaktan beslenir. Göstermiş olduğumuz alerjik reaksiyonlarımız bile bize has değildir. Ender olanın farklı görünümüdür. Ve o eder durumda da bile benzerlik kaçınılmazdır. Eğer gerçekten özgün olsaydık her insan için ayrı bir ilaç, ayrı bir tedavi, ayrı bir muamele gerekirdi. Oysa hakikat tek bir ışıktan doğar, bizse o ışığın farklı kırılımlarıyız. Düşünsenize nadir görülen hastalıklarda bile aynı şeyler olduğu… Hep bir öncekinin tekrarını tekrar etmiyor muyuz? Aynı psikolojik rahatsızlık dahi aynı belirtileri göstermiyor mu?

 

Edebiyat, yaşamımızdaki bu evrensel tekrarın en gür sesidir. Nam salmış bir yazarın kaleme aldığı her kitap, farkında olsun ya da olmasın ondan önce söylenmiş bir şeyin aynadaki görüntüsüdür. Ama bu, bir kopya hali değildir. Aksine, kaos yoktur demenin en açık kanıtıdır. Kanıttır, çünkü duyguların, hislerin, sezgilerin aynı süzgeçten farklı biçimlerde ifade edilmesi, kainatın bir düzen içinde işlediğini bizlere gösterir. O halde “özgünlük” arayışı, insanın kendini tanıma arzusunun biçimidir. Her ne kadar bunu bile tekrar ediyor olsak bile. Bu, tıpkı bir nehrin, geçtiği her topraktan iz alıp su gibi akıp gitmesi gibidir.

 

Belki de asıl mesele özgün olmaya çalışmak değildir… İnsan fıtratına en uygun metni kaleme almaktadır. Yani kelimelerin arasına gösterişi değil, hakikati yerleştirmektedir. İnsana, hayvana, bitkiye… Taşa, toprağa, çamura… Dünyaya, güneşe, aya… Galaksilere… Geometriye, matematiğe, fiziğe… Gölgelere değil, ışığın kendisine yönelmektedir. Çünkü gölge, ışığın eksikliğidir; tıpkı özgünlük arzusunun, hakikatten uzaklaşması gibi. Bir metin, insana temas ediyorsa zaten benzersizdir. Çünkü ancak o zaman insanın özüyle konuşuyordur.

 

Hayat bir tekrardan ibarettir ve kanaatimce kim en iyi tekrar ederse, o kazanacaktır. 

 

Bin yıl önceki bir annenin yüreğindeki kırgınlıkla bin yıl sonraki bir annenin kalbindeki sızı arasında bir fark var mıdır? Aynı acı, aynı sevgi, aynı korku, aynı umut… Her zaman ama her zaman aynı değil midir? İcat edilen yeni bir duygu var mıdır?

 

İşte en sonunda geriye tek bir soru kalıyor: “Tekrarda sıkıcı olan ne var? Neden… ?” Cevap basittir: Tekrar, yaşamın ta kendisidir. Her sabah doğan güneşin yeniden doğuşu… Her dalganın kıyıya vuruşu… Her nefesin göğsümüzün aynı yerinde fışkırışı… Hepsi bir tekrar değil midir? Ve biz, bu tekrarın içinde var olmuyor muyuz? Her kelime, her düşünce, her sevgi bu döngünün içinde yeniden can bulmaz mı?

 

O hâlde özgün olmak diye bir şey yoktur… Daha önce başkası tarafından açılan pencereyi açmak, dünyayı yeniden icat etmekten daha yaratıcıdır. Işığı içeri buyur etmek, gölgelerin ardındaki hakikati görmenin en kestirme yoludur. Hayatın bütün tekrarı, bu basit hareketin içinde saklıdır… Pencereni aç, ışık içeri süzülsün. Unutma, her şey çoktan söylendi, ama şimdi sen söylüyorsun. Konuş ve dağları yırtarcasına haykır. Özgün olmak diye bir şey yok, hepimiz aynıyız… Hayat, inşa edilmiş fikirlerin ve derinleşmiş inançların varoluşu dışında, sonsuz bir döngüden ibarettir. Her şeyin, her eylemin, her olayın, her hissin bir öncekinin yankısı olarak yeniden doğduğu aynı sahnedir dünya o kadar.

 

Mustafa AYYÜREK

  • İlişkili Olduğu Yazılar

    • Deneme
    • Kasım 13, 2025
    • 5 views
    Vicdan Tutukluğu

    Vicdan Tutukluğu Dünyadaki suni gündemi takip etmekle, kendi gündemini yaratmak arasındaki fark tahminlerin ötesinde bir öneme sahiptir. Kendi gündemini yaratamamak basit bir yapı olmaktan daha derin birçok ruhsal yoksunluğa işaret…

    • Deneme
    • Kasım 4, 2025
    • 11 views
    Demek Gavur İcadı

    Demek Gavur İcadı İslami hassasiyet… Ne güzel bir kelime tamlaması değil mi? Bir yanıyla iman, bir yanıyla haysiyet içeren muazzam bir deyiş. Fakat hassasiyet dediğimiz şeyin en temelinde kalbi titretmesi…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir